22 Şubat 2015 Pazar

Daha az muhafazakarlık sanki daha güzel olabilirdi. Buna ne dersiniz ?

Dogmalar, gelenekler, muhafazakar anlayış, yazısız kurallar, toplumsal baskı, eğitimsiz bireyler, dozu asla ayarlanamamış olan bir ataerkil anlayış, humanizmden uzaklaştırılan toplum...

Hepsinin kadına yönelik şiddet, cinsel istismar, taciz, tecavüz vakalarını tetikleyici unsurların alt yapısını oluşturduğu gerçeğini yadsımak olanaksızdır kanımca...

Açmak gerekirse; 

doğanın bize bahşetmiş olduğu ve açlıktan sonraki en büyük dürtü olan " cinsellik " dediğimiz şeyin, yılları yılı, ailede, okulda, çevrede, akrabalar arasında, mahallede " tü kaka " olarak gösterilmesi, " ulaşılamaz " bir konuma getirilerek beyinlerimize sokulmasından ileri gelir.

dogmatik anlayış, " zina " adı verilen kavram, etik ve ahlak kavramlarının türk işi " namus " adıyla vücut bulmuş olan hali, geleneksellikten ve yüzyıllar önce dönemin şartlarına göre koyulmuş olmasının bilincine varamadan muhafazakar ve itaatkar anlayışın statukocu şekilde devamını sağlamakla yükümlü eğitimsiz kitlelerin özenle koruduğu yazısız toplumsal kurallar, mahalle baskısı, eğitimsizlik, inançsal ve toplumsal gerekçelerle kadınların hep ikinci plana itilmesi ve bundan daha da acısı, kadınlara ikinci planda oldukları gerçeğinin kabullendirilmesi; psikolojisi, eğitimsizlik, yoksulluk, insanca yaşayamama vb. sebeplerle oldukça bozulmuş olan bir toplumun humanist duygularının tamamen yok olması gibi sebeplerdir kadına yönelik şiddetin ve tecavüzlerin sorumlusu...

Doğanın " yaşanması gereken bir içgüdü, dürtü " olarak bizlere bahşetmiş olduğu cinsellik kavramına yüklediğimiz anlam, yukarıda saymış olduğumuz çeşitli sebeplerden dolayı yaşanması gerekenden çok farklı bir hal almıştır.
Zira toplumsal baskılar, gelenekler, inanç adı altında dogmatik anlayışla kafamıza sokulan bir takım kurallar ile, bunu olması gerektiği veya doğal haliyle değil, tabulaştırarak, " namus " kavramı ile bağdaştırarak, mutsuz evlilikler kurarak, bilinçsizce yaşayıp, uğruna cinayetler işleyeceğimiz bir hale getirmiştir.
Cinselliğin ya da iki karşı cinsin birbiriyle temasının asla bir cinayet sebebi, evlendirilme sebebi, şiddet sebebi, etik veya ahlaka konu olacak çeşitli sebepler olabileceği inancında değilim. bu durumun içgüdülerimize oldukça ters olduğu gerçeği ile beraber, sözünü ettiğimiz anlayışın ve yaşam tarzının ortaya çıkarmış olduğu " cinsel açlık " maalesef içinde bulunduğumuz dönemde yaşamış olduğumuz çok acı olaylar ile reaksiyon göstermektedir.

Aslında suçlu; sorgulamadan, mantıklı düşünmenin önünü kapatmak suretiyle, düşünmeden, itaat ve biat kültürü ile muhafazakar zihniyet aşılanarak yeni nesiller yetiştiren ve ülkenin dört bir yanına çeşitli meslek gruplarına dahil olacak şekilde salan ve bu etkileşim ile birlikte nesilden nesile değişmesi oldukça güç bir takım olgular yaratılmasına yol açan statukocu ve muhafazakar sistemdir. 

Kadınların bazı şeyleri yaşaması gerektiği anda; namus koruma, gelinliğe kırmızı kurdela takabilme, babanın annenin yüzüne bakabilme, mahallede, okulda, çevrede, işyerinde adını çıkartmama (!) gibi kaygılardan dolayı, yaşanması gereken şeyleri yaşayamaması, bundan ileri gelen sebeplerden dolayı erkekler cephesinde oluşan cinsel açlık ve cinsel güdülerin " gelişmemişlik kaynaklı " abartıları sebebiyle, olması gerekenden seyrek ve farklı duygularla yaşamaları, karşı cinsle girdiği ilişkiyi " skor " " savaş kazanma " şeklinde algılaması gibi reaksiyonlar ortaya çıkartmaktadır.

Gelenekler, dogmatizm, muhafazakarlık, toplumsal baskılar, yazısız kurallar gibi sebepler sonucunda oluşan bu açlık halinin dışavurumu, cinsiyet ayırmaksızın özgür bir birey olabilmeyi her koşulda başarabilecek donanıma sahip olarak yaratılmış olan insanın kadın cinsinin özgürlüğünün kısıtlanmasına yol açmaktadır. zira bu ülkede, belli saatten sonra dışarıda olmak, şort, etek giymek, tek başına bir yere gitme özgürlüğüne sahip olamamak, sürekli erkeğin gölgesinde yaşamak durumunda bırakılmak," birey olamamak ", saçma sapan ve oldukça idiotluk belirtisi gösteren bir takım laflar yemek demektir kadın olmak demek.
Özgür olamamak, birey olmak için içinde bulunduğumuz yılda hala çabalamak demektir kadın olmak.
muhafazakar zihniyetle oluşturulmuş " erkeğin cinsel açlığına " tacizle, lafla en ağır şekilde tecavüzle maruz kalmak, şiddete uğramak demektir.

Eğer bize doğanın şartlarında yaşama imkanı verilseydi, cinsiyet ayırt etmeksizin istediğimiz şekilde özgür olma imkanı verilseydi, bu tip sapkınlıklar, tecavüzler olmayabilirdi... 

Muhafazakar, statukocu, gerici, karanlık, gelenekçi anlayış; ahlakın türkçesi " namus " kavramını kadınların sırtlarına bu şekilde bir kaya misali yük ile yüklemeseydi, bu kadar dogma ve geleneklerle dolu, sarsılmaz tabularla bazı şeyler " tü kaka " şeklinde lanse ettirilmeseydi,bu tip insanlık dışı sapık varlıklar ortaya çıkmazdı. ve maalesef reaksiyonunu böylesine acı olaylar tecrübe ederek yaşamak ve görmek, maruz kalmak durumunda olmazdık.

Bu yaratıkların yani tecavüzcülerin, ya da kadınlara en ufak şekilde de olsa herhangi bir yöntemle şiddet uygulayan kişilerin insan olmadıkları ya da insani davranışlar sergilemedikleri yadsınamaz bir gerçek. fakat perde arkasında, " gelenekçi , dogmatik ve cinsiyetçi " anlayışın yıllar yılı topluma aşılanmış olduğu gerçeği, sorgulamanın, düşünmenin, süzgeçten geçirmenin ve özgürlük yollarının tıkandığı gerçeği, itaatkar ve biat eden bir nesil yetiştirilme çabası içerisinde olunduğu gerçeğini asla görmemezlikten gelemeyiz.

Türk toplumunun en büyük problemlerinden birisi de " kollektif " düşünememe sorunsalıdır. olayları hep lokal bazda irdeler. içinde bulunduğumuz zamanda yaşanan en acı özgecan olayında, tecavüz sorumlularının insanlık dışı hareketler sergilediği üzerinde durulmaktadır. evet, bu insan müsveddeleri gerçekten insanlık dışı hareketler sergilemektedir. ama sorunun temel sebebi, perde arkası, ana kaynağı, hammaddesi yine irdelenmemekte, lokal bakılmaya devam edilmektedir. bu pisliklerin beyinlerine yerleştirilen zihniyetin ve anlayışın temsilcisi olan ve sayısını bilemediğimiz bir yığın insan, aynı ve benzer zihniyetle, bu gibi olayların tekrar yaşanması konusunda ciddi bir potansiyel oluşturmaktadır maalesef.
eğitim ve bilinçlendirme ile aşılabilecek bu sorunlar ve zihniyetin yok olması adına hiç bir şey yapılmadığı gibi, mevcut iktidar döneminde istatistiklere göre oldukça artış göstermiş olan kadına yönelik istismar ve şiddet gerçeği de gözler önündedir.

Güçler ayrılığı ilkesini hiçe sayarak, kendi doğruları ve arzularını uygulamak için ellerinde tutmuş oldukları hukuk sistemi asla ayrımcılığa uğrayan kadınlar lehine olumlu yönde kullanılmamıştır. eğer bunu yapmış olsalar ve bu tip şeylerin önüne geçebilecek caydırıcı uygulamalar getirselerdi, belki bugün bu acı olayı yaşamamış olacaktık.

Tecavüz gibi insanlık dışı bir şeyi gerçekleştiren pisliklerin, mevcut iktidar döneminde ne gibi cezalara maruz kaldığını hep birlikte gördük.
ama maalesef acı olaylar yaşanmadan aklımızın başımıza gelme alışkanlığını edinmekten uzak bir toplum olduğumuz için, bu tarz şeyleri yaşamadan önlem almamayı bırakın, yaşadıktan sonra da önlem alamayan bir toplum ve anlayış içerisinde yaşıyor veya yaşatılmak zorunda bırakılıyoruz.

insanın birincil hakkı olan yaşama hakkını elinden alan herhangi bir cinayet gerekçesi olan " namus cinayeti " saçmalığına karşı cezai indirim uygulayan bir hukuk sistemine sahip zihniyetin ürünlerinin ortaya çıkartmış olduğu acı reaksiyonlar bunlar.

Lütfen artık şu cümlelerin anlamlarını ve insanların hatta hemcinslerinizin hayatlarını ne kadar zorlaştırdığını düşünün sevgili toplum ;
" onun kızı bununla şurada görülmüş " " o dulmuş " " o mini etek giyiyor, o zaman kesin cinsel ilişkiye giriyordur " " o kız oğlan kız, helal süt emmiş " " babası gelinliğine kırmızı kurdelasını büyük bir gururla taktı " 

" helal süt emmek " kavramını daha önce eline hiç bir erkek eli değmemiş bir kadını pardon objeyi temsil etmek amacıyla söyledikleri gerçeğini bir düşünün...

erkek yaptığında " aslaaanııım, goçuuum yaraşır yiğidime " kadın yaptığında ise " sürtüüüük " demenin mantıksızlığı için iki dakika düşünün... 

Kadınları ne kadar korkuttuğumuzu hep birlikte oturup düşünelim. doğal dürtülerin yaratılmış ya da sonradan yaratılmış açlığının onlar üzerinde oluşturduğu baskı, korku ve sindirmeyi düşünelim...

Lütfen düşünelim...

Her şeyi paylaşan ve birbirlerini masumca seven bir çiftin öpüşmesinin dünyanın en normal ve doğal şeyi aynı zamanda en güzel şeyi olduğu gerçeğini düşünelim. namus, muhafazakarlık ve dogmalardan arınarak bunu yapalım.

Dünyanın en güzel aktivitelerinden biri olan sevişmeyi " çakmak, yapıştırmak, pompalamak " gibi garip tabirlerle telaffuz etmemizin sebebini düşünelim.

Korkuttuğumuz kadınlar ile yaşadığımız ilişkileri gizli kameraya çekip, onları bunu şantaj malzemesi olarak kullandıracak bir anlayışa nasıl sahip olduğumuzu ve bu anlayışı istismar edecek kadar aşağılık bir sürüngen haline nasıl gelebildiğimizi lütfen düşünelim.

Bir kadının ya da herhangi bir insanın istemediği bir şeyi ona zorla yapmanın ve bunu yaparken aşağılıkça şiddet uygulamanın bizi insan olmaktan ne derece uzaklaştırdığını lütfen düşünelim.

Bu zihniyetin bu anlayışın sebeplerini düşünelim. bunlara savaş açalım...

Tecavüze uğrayan kadın bakire değil (!) diye, tecavüzcüsünün cezai indirim aldığı hukuk sistemine savaş açalım !

Kadınlar;

Sağ iktidarların ve muhafazakar zihniyetin ürünleri ile oluşan bastırılmış ve anti humanist güdülerin acı dışavurumlarına en insanlık dışı şekillerde maruz kalmak zorunda değildir.

Geceleri bir yerlerde yürümek için bir " erkeğe " ihtiyaç duymak zorunda da değildir.

Yaratılışa göre erkeklerden güçsüz olmalarını aşağılık şekilde istismar eden erkeklerden şiddet görmek, birey olmaktan uzaklaşmak zorunda değillerdir.

Yaşamak istedikleri güdülerini yaşayamamak, onun üzerinden bir çok kişinin namusunu temsil eden bir obje olmak, sırf bu ihtiyacını, birey olma duygusunu, bağımsızlığını elde edebilmek için belki de istemediği bir adamla mutsuz evlilikler yapmak zorunda da değillerdir...

Toplumun geleneksel yapısı ile bir erkek ile birlikte olduğunda " fahişe, kaşar, " gibi damgalar yemek, hatta cinsel ilişki yaşıyor ya da erkek arkadaşıyla dünyanın en masum sevgi göstergesi olan öpücüğünü paylaşıyorsa, hemcinsleri tarafından bile ötekileştirilebilecek, sıfat taktırılacak bir anlayışa maruz kalmak zorunda da değillerdir.

İstediğini giyememek kaygısını yaşamak zorunda değillerdir...

Hayatının en büyük korkusunu tecavüz şeklinde akabinde de fiziksel şiddete maruz kalmak suretiyle yaşamak ise hiç ama hiç zorunda değillerdir.

Örümcek ve eğitimsiz beyinlerin, itaat kültürü ile, sorgulamadan, dogmatik anlayış ve yüzyıllar önce uygulanan saçma geleneklere tam bağlı, yobaz, karanlık bir nesil yetiştiren zihniyet !

Suç senindir !

Çek ellerini kadınların üzerinden. çek ellerini insan özgürlüğünün üzerinden.

Şiddete, istismara, acı olaylara sebep oluyorsun.

Lütfen biraz düşünce. biraz daha insanca yaşamak için uygun koşullar sağlama çabası. biraz daha anlayış, biraz daha empati, biraz daha humanizm, biraz daha sevecenlik.

Biraz daha eğitim.

Biraz daha sorgulama.

Biraz daha özgürlük !

Lütfen ;

daha az muhafazakarlık
daha az statukoculuk
daha az geleneksellik
daha az mahalle baskısı
daha az dogmatik anlayış
daha az sarsılmaz tabular...

hayat yaşanması bu kadar da zor bir şey değil. hele bu ülkede kadın olmak, bu kadar zor olmamalı...

Kadına yönelik şiddet ve istismara hayır !

Lütfen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder